cold case
Posted by
switch
on Saturday, September 26, 2009
/
Comments: (0)
Diziyi izlemiyorum. Detention adlı bölümünü bulup izlemem lazım. Kendime notum olsun.
Rumpelstiltskin
Posted by
switch
/
Comments: (5)
Evvel zaman içinde uzak bir ülkede bir değirmenci varmış. Güzeller güzeli bir kızı olan değirmenci bir gün kralın evlenmek üzere kendisine layık genç bir kız aradığını duymuş ve onun gözüne girebilmek için kralın huzuruna çıkıp kızının samandan altın eğirebildiğini söylemiş.
Kral değirmencinin kızını huzuruna getirtmiş, bir çıkrıkla büyük bir odaya kapatmış. Oda tavana kadar samanla doluymuş. Kral kıza "Göster marifetini bakalım, sabaha bu odayı altın dolu bulmazsam boynunu vurdururum." demiş, kapıyı kilitleyip gitmiş.
Kız korkudan ağlayarak sabahı beklerken bir ses duymuş, etrafına bakınmış. Yeşil elbiseler içinde bir cüce görmüş. "Selamlar küçük hanım, neden böyle ağlıyorsun?" diye sormuş küçük adam. Kız da cüceye kralın kendisinden tüm samanları altına eğirmesini istediğini, bunu yapamadığı takdirde onu öldüreceğini anlatmış. Cüce sormuş: "Peki, odadaki tüm samanı altına çevirebileceğimi söylesem, karşılığında ne verirdin bana?" Kız kolyesini teklif etmiş, cüce kabul etmiş, oturmuş çıkrığın başına.
Ertesi sabah altın dolu odayı karşısında gören kralın sevinci büyükmüş. Ama açgözlülüğü de öyle. Kızı ikinci gece daha da büyük bir odaya kapatmış, sabaha kadar yine tüm samanları altına çevirmesi gerektiğini aksi takdirde kızı öldürteceğini söyleyip çekip gitmiş. Değirmencinin kızı bu sefer daha da büyük bir ümitsizlikle ağlamaya başlamış ki yeşilli cüce yine yardımına yetişmiş. Bu sefer yapacağı iş karşılığında kızın yüzüğünü kabul eden cüce, şafağa kadar tüm samanları altına çevirmiş ve günün ilk ışıklarıyla ortadan kaybolmuş.
Karşısında bulduğu hazine kralın aklını başından almış, ama gözü hala doymamışmış. Büyük hazine dairesini samanla doldurtmuş, gece çökerken kızı hazine dairesine getirmiş. Değirmencinin kızına, "Bu son testin olacak, sabaha kadar tüm hazineyi altınla doldurabilirsen, kraliçe olacaksın. Başarısızlığının cezası ise ölümdür." deyip gitmiş.
Zavallı kız yalnız kalınca bu sefer daha da yüksek sesle hıçkırmaya başlamış. Cüce gelip yardım teklif etse dahi ona verecek bir şeyi kalmamışmış çünkü. Küçük adam gelip onu ağlarken bulduğunda böyle çaresiz bir haldeymiş genç kız.
"Bana verebilecek bir şeyin var." demiş cüce. "Kraliçe olduğunda ilk doğacak çocuğunu bana vereceğine söz verirsen bütün bu samanı altına çevirip hayatını kurtarırım."
Kız düşünüp taşınmış, hayatını kurtaracak başka yol bulamamış ve cücenin teklifini kabul etmiş.
Ertesi sabah hazine dolu odanın kapısını açan kral, kızı koluna takmış, büyük bir düğün hazırlanmış ve söz verdiği gibi onu kraliçesi yapmış.
Genç kraliçe bir süre sarayda mutlu bir şekilde yaşamış. Sonunda o gün gelmiş, kral ve kraliçenin çok güzel bir bebeği olmuş. Kraliçe üzüntü ve korkuyla cücenin gelip bebeği isteyeceği günü bekliyormuş. Çok beklemesi gerekmemiş. Cüce bir gün çıkıp gelmiş ve bebeği istemiş. Kraliçe kendisini küçük adamın ayaklarına atıp yalvarmış yakarmış, kendisini yerden yere atmış. En sonunda cüce bebeği almaktan tek bir şartla vazgeçeceğini söylemiş. "Eğer üç gün üç gece içinde ismimi bulabilirsen, bebeğinin sende kalmasına izin veririm."
Kraliçe krallıktaki tüm habercileri her yöne yollamış, haberciler krallıktaki tüm isimleri kraliçeye getirmişler. Kraliçe ilk gece boyunca cüceye bu isimleri saymış. Cüce ise sürekli kafasını sallıyor, "Hayır, bu da benim adım değil." diyormuş.
İkinci gece kraliçe cüceye kendisine komşu krallıklardan getirilen isimleri saymaya başlamış. Cüce ise hiçbirinin kendi adı olmadığını söylemeye devam etmiş.
Üçüncü gün ulakların sonuncusu kraliçenin huzuruna gelmiş:
"Daha önce duymadığım tek bir isim bile bulamadım kraliçem." demiş. "Ama birbirine iyi geceler diyen tavşanlar ve tilkilerin olduğu bir ormana vardım. Ormanda küçük bir evin önünde hoplaya zıplaya dans eden küçük bir adam gördüm. Adam şöyle bir şarkı söylüyordu:
Dün pişirdim, bugün mayaladım,
Genç kraliçenin bebeğini aldım,
Ne mutlu bana ki asla bulamaz,
Rumpelstiltskin'die benim adım."
Habercinin sözlerini duyan kraliçenin sevinci büyükmüş. Cüce her günkü gibi tahminlerini dinlemek için geldiğinde sormuş:
"Adın Conrad mı?"
"Hayır."
"Aidan?"
"Hayır."
"Belki de Rumpelstiltskin'dir senin adın?"
Cüce öfke içinde "Hangi şeytan söyledi sana bunu!" diye haykırarak ayağını yere vurmaya başlamış. En sonunda öylesine sert vurmuş, bacağı döşemeyi delip geçmiş, tahtalara sıkışmış. İyice öfkelenen cüce bacağını öyle bir şiddetle çekmiş ki vücudu ikiye ayrılıvermiş.
Ha bu arada, kral, kraliçe ve çocukları uzun yıllar mutlu yaşamışlar.
-----
Kıssadan hisse, masallar çok vandal, mutlu sona bakar mısın allahaşkına? Kızı altın yapmazsa öldürecek adam, happily wedded kocası oluyo, bebek de yapıp mutlu yaşlanıyolar falan, cüce o kadar altın yapıyor en sonunda nooldu ikiye bölündün, vahşet!
Eğer metaforun allahı varsa kızın cüceye teklif ettiği yüzük ve kolye biraz ikircikli kabul ediyorum. Şu Şehrazat'lı Binbir Gece dizisinde olan bir durum dönüyor olabilir, masaldaki kızımızın "Rumpel bey, lütfen." deyip durduğuna dair bir veri yok elimizde yalnız.
"Masallarda kızlar teklif ediyomuş olm!" denebilir o zaman belki.
Kral değirmencinin kızını huzuruna getirtmiş, bir çıkrıkla büyük bir odaya kapatmış. Oda tavana kadar samanla doluymuş. Kral kıza "Göster marifetini bakalım, sabaha bu odayı altın dolu bulmazsam boynunu vurdururum." demiş, kapıyı kilitleyip gitmiş.
Kız korkudan ağlayarak sabahı beklerken bir ses duymuş, etrafına bakınmış. Yeşil elbiseler içinde bir cüce görmüş. "Selamlar küçük hanım, neden böyle ağlıyorsun?" diye sormuş küçük adam. Kız da cüceye kralın kendisinden tüm samanları altına eğirmesini istediğini, bunu yapamadığı takdirde onu öldüreceğini anlatmış. Cüce sormuş: "Peki, odadaki tüm samanı altına çevirebileceğimi söylesem, karşılığında ne verirdin bana?" Kız kolyesini teklif etmiş, cüce kabul etmiş, oturmuş çıkrığın başına.
Ertesi sabah altın dolu odayı karşısında gören kralın sevinci büyükmüş. Ama açgözlülüğü de öyle. Kızı ikinci gece daha da büyük bir odaya kapatmış, sabaha kadar yine tüm samanları altına çevirmesi gerektiğini aksi takdirde kızı öldürteceğini söyleyip çekip gitmiş. Değirmencinin kızı bu sefer daha da büyük bir ümitsizlikle ağlamaya başlamış ki yeşilli cüce yine yardımına yetişmiş. Bu sefer yapacağı iş karşılığında kızın yüzüğünü kabul eden cüce, şafağa kadar tüm samanları altına çevirmiş ve günün ilk ışıklarıyla ortadan kaybolmuş.
Karşısında bulduğu hazine kralın aklını başından almış, ama gözü hala doymamışmış. Büyük hazine dairesini samanla doldurtmuş, gece çökerken kızı hazine dairesine getirmiş. Değirmencinin kızına, "Bu son testin olacak, sabaha kadar tüm hazineyi altınla doldurabilirsen, kraliçe olacaksın. Başarısızlığının cezası ise ölümdür." deyip gitmiş.
Zavallı kız yalnız kalınca bu sefer daha da yüksek sesle hıçkırmaya başlamış. Cüce gelip yardım teklif etse dahi ona verecek bir şeyi kalmamışmış çünkü. Küçük adam gelip onu ağlarken bulduğunda böyle çaresiz bir haldeymiş genç kız.
"Bana verebilecek bir şeyin var." demiş cüce. "Kraliçe olduğunda ilk doğacak çocuğunu bana vereceğine söz verirsen bütün bu samanı altına çevirip hayatını kurtarırım."
Kız düşünüp taşınmış, hayatını kurtaracak başka yol bulamamış ve cücenin teklifini kabul etmiş.
Ertesi sabah hazine dolu odanın kapısını açan kral, kızı koluna takmış, büyük bir düğün hazırlanmış ve söz verdiği gibi onu kraliçesi yapmış.
Genç kraliçe bir süre sarayda mutlu bir şekilde yaşamış. Sonunda o gün gelmiş, kral ve kraliçenin çok güzel bir bebeği olmuş. Kraliçe üzüntü ve korkuyla cücenin gelip bebeği isteyeceği günü bekliyormuş. Çok beklemesi gerekmemiş. Cüce bir gün çıkıp gelmiş ve bebeği istemiş. Kraliçe kendisini küçük adamın ayaklarına atıp yalvarmış yakarmış, kendisini yerden yere atmış. En sonunda cüce bebeği almaktan tek bir şartla vazgeçeceğini söylemiş. "Eğer üç gün üç gece içinde ismimi bulabilirsen, bebeğinin sende kalmasına izin veririm."
Kraliçe krallıktaki tüm habercileri her yöne yollamış, haberciler krallıktaki tüm isimleri kraliçeye getirmişler. Kraliçe ilk gece boyunca cüceye bu isimleri saymış. Cüce ise sürekli kafasını sallıyor, "Hayır, bu da benim adım değil." diyormuş.
İkinci gece kraliçe cüceye kendisine komşu krallıklardan getirilen isimleri saymaya başlamış. Cüce ise hiçbirinin kendi adı olmadığını söylemeye devam etmiş.
Üçüncü gün ulakların sonuncusu kraliçenin huzuruna gelmiş:
"Daha önce duymadığım tek bir isim bile bulamadım kraliçem." demiş. "Ama birbirine iyi geceler diyen tavşanlar ve tilkilerin olduğu bir ormana vardım. Ormanda küçük bir evin önünde hoplaya zıplaya dans eden küçük bir adam gördüm. Adam şöyle bir şarkı söylüyordu:
Dün pişirdim, bugün mayaladım,
Genç kraliçenin bebeğini aldım,
Ne mutlu bana ki asla bulamaz,
Rumpelstiltskin'die benim adım."
Habercinin sözlerini duyan kraliçenin sevinci büyükmüş. Cüce her günkü gibi tahminlerini dinlemek için geldiğinde sormuş:
"Adın Conrad mı?"
"Hayır."
"Aidan?"
"Hayır."
"Belki de Rumpelstiltskin'dir senin adın?"
Cüce öfke içinde "Hangi şeytan söyledi sana bunu!" diye haykırarak ayağını yere vurmaya başlamış. En sonunda öylesine sert vurmuş, bacağı döşemeyi delip geçmiş, tahtalara sıkışmış. İyice öfkelenen cüce bacağını öyle bir şiddetle çekmiş ki vücudu ikiye ayrılıvermiş.
Ha bu arada, kral, kraliçe ve çocukları uzun yıllar mutlu yaşamışlar.
-----
Kıssadan hisse, masallar çok vandal, mutlu sona bakar mısın allahaşkına? Kızı altın yapmazsa öldürecek adam, happily wedded kocası oluyo, bebek de yapıp mutlu yaşlanıyolar falan, cüce o kadar altın yapıyor en sonunda nooldu ikiye bölündün, vahşet!
Eğer metaforun allahı varsa kızın cüceye teklif ettiği yüzük ve kolye biraz ikircikli kabul ediyorum. Şu Şehrazat'lı Binbir Gece dizisinde olan bir durum dönüyor olabilir, masaldaki kızımızın "Rumpel bey, lütfen." deyip durduğuna dair bir veri yok elimizde yalnız.
"Masallarda kızlar teklif ediyomuş olm!" denebilir o zaman belki.
Mükemmel Üçlüler
Posted by
switch
on Sunday, September 13, 2009
/
Comments: (0)
Çok isteğim yok şu hayatta. Bir dracaena drago bir de vulpus zerda'dan başka bir şey istemem.
İki Cayınt Devrim
Posted by
switch
on Saturday, September 12, 2009
/
Comments: (1)
1) Uyku Düzeni Devrimi: 48 saatlik bir devirde 11-12 saat uyumak. Büyük ölçekli yaşıyorum ouvye.
2) Klavye Tuşu Tamir Devrimi: Birkaç harf basmıyordu nedense. Sinirlendim bir iki dürtükledim bana mısın demedi hiçbiri. Ceza olarak tornavida ucuyla kanırttım çıkardım yerinden puştları. Tornavidanın kıçıyla vurdum açılan yerlere. Baktım tek vuruşta yedişer sekizer basmaya başlamış hiç basmayan harfler. Dedim "sıçtık, orantısız güç kullanmışım", iyice öfkelendim, bıraktım öyle çıktım gittim evden. Gece geri döndüm, her biri normale dönmüştü. Kalan tek problem, tuşların tepelerini henüz adam gibi yapıştırmadığım için bir şeyler yazarken sallantıda olanlar patlamış mısır gibi ufak ufak sıçrıyor. Aslında şirin gibi.
Kıssadan hisse: Kaba kuvvet çok şeker bi şey, works like magic!1!!11
2) Klavye Tuşu Tamir Devrimi: Birkaç harf basmıyordu nedense. Sinirlendim bir iki dürtükledim bana mısın demedi hiçbiri. Ceza olarak tornavida ucuyla kanırttım çıkardım yerinden puştları. Tornavidanın kıçıyla vurdum açılan yerlere. Baktım tek vuruşta yedişer sekizer basmaya başlamış hiç basmayan harfler. Dedim "sıçtık, orantısız güç kullanmışım", iyice öfkelendim, bıraktım öyle çıktım gittim evden. Gece geri döndüm, her biri normale dönmüştü. Kalan tek problem, tuşların tepelerini henüz adam gibi yapıştırmadığım için bir şeyler yazarken sallantıda olanlar patlamış mısır gibi ufak ufak sıçrıyor. Aslında şirin gibi.
Kıssadan hisse: Kaba kuvvet çok şeker bi şey, works like magic!1!!11
The Graveyard Book
Posted by
switch
on Friday, September 11, 2009
/
Comments: (0)
Hiç yalan söylemeyeyim deli gibi beklemiyordum, arayıp sormuyordum American Gods'a yaptığım gibi, hatta haberim dahi yoktu Neil Gaiman'ın yeni kitap yazdığından. (Yeniliği mi kaldı ayıkadın geldik 2010'a neredeyse.)
Okurken her zaman aldığım zevki ve tadı aldım bu amcanın her türlü eserinden aldığım gibi yalnız sevmiyorum yarıda bırakılmış işleri. Yok okuyucunun hayalgücüne bırakmakmış falan geçsinler bu işleri çok rica ediyorum. Ziyan gibi geliyor bana devam ettirilebilecek, didiklenecek, tamamen açıklanacak aspectlerin havada bırakılması. Hayalgücü ziyanı. (Hıı galonla ölçüyoz.) Review yazmak gibi ne niyetim var ne kabiliyetim, karakter analizlerinin lisede kaldığı hayatımla memnunum ben, bahsedesim geldi yalnızca.
Bir de nedense çok bi ürperdim okurken, hafif hafif tırsınç anlar yaşadım.
Hem bendeki bu korkaklık nereye kadar? Bah şimdi bu tırsmalardan geldi aklıma, karanlık korkusu bir insanı 22 yaşından sonra nasıl basar? O kişi ne yapar? Asiye nasıl kurtulur? Cevaplar istiyorum.
Ha bi de şu cümleyi kurmaya bayılıyorum:
- Neil Gaiman kendini çok bozdu abi.
Okurken her zaman aldığım zevki ve tadı aldım bu amcanın her türlü eserinden aldığım gibi yalnız sevmiyorum yarıda bırakılmış işleri. Yok okuyucunun hayalgücüne bırakmakmış falan geçsinler bu işleri çok rica ediyorum. Ziyan gibi geliyor bana devam ettirilebilecek, didiklenecek, tamamen açıklanacak aspectlerin havada bırakılması. Hayalgücü ziyanı. (Hıı galonla ölçüyoz.) Review yazmak gibi ne niyetim var ne kabiliyetim, karakter analizlerinin lisede kaldığı hayatımla memnunum ben, bahsedesim geldi yalnızca.
Bir de nedense çok bi ürperdim okurken, hafif hafif tırsınç anlar yaşadım.
Hem bendeki bu korkaklık nereye kadar? Bah şimdi bu tırsmalardan geldi aklıma, karanlık korkusu bir insanı 22 yaşından sonra nasıl basar? O kişi ne yapar? Asiye nasıl kurtulur? Cevaplar istiyorum.
Ha bi de şu cümleyi kurmaya bayılıyorum:
- Neil Gaiman kendini çok bozdu abi.
adjuvan
Posted by
switch
on Thursday, September 10, 2009
/
Comments: (0)
Adjuvanım.
Adjuvansın.
Adjuvan.
Adjuvanız.
Adjuvansınız.
Adjuvanlar.
Adjuvanım yok şekerim. Yok.
Sen de kör kuyularda adjuvansız kalasın inşşşallah!
Adjuvansın.
Adjuvan.
Adjuvanız.
Adjuvansınız.
Adjuvanlar.
Adjuvanım yok şekerim. Yok.
Sen de kör kuyularda adjuvansız kalasın inşşşallah!
Kompanse en sevdiğim kelimedir lallaa
Posted by
switch
on Monday, September 7, 2009
/
Comments: (1)
Telafi elindeki kaynakları en verimli şekilde kullanmnaktır.
Sevgilin terk etti çok mutsuzsun böhü, bunu arkadaşlarının sevgisiyle kolay atlatmaya çalışmaktır. Sınavdan sıçınca dışarı çıkıp deli gibi dans etmektir. Her şey kötü gidiyo ergenliğindeyken annene sarılıp dizi izlemektir. Supply - demand gibi düşün. Veya havuz problemi. Havuzu boşaltan muslukları kompanse etmek için dolduranları kullanmaktır. Dolduranlar boşaltanları kompanse edemiyorsa cepten yemektir, havuzunu yavaş yavaş boşaltmaktır. Veya zekice dummy pointler oluşturup, gördüğün zararı minimize etmektir.
Mutlu olmak, adam olmak, büyümek bilmemne, hepsi compensation ustası olmaktır. Buna ihtiyacı olmayacak kadar şanslı olanlara: Sözüm meclisten dışarı.
Keşke kafam iyi olmasaydı, sanki şuralarda bir yerde güzel bir şey yakalamıştım.
Kaçtı.
Sevgilin terk etti çok mutsuzsun böhü, bunu arkadaşlarının sevgisiyle kolay atlatmaya çalışmaktır. Sınavdan sıçınca dışarı çıkıp deli gibi dans etmektir. Her şey kötü gidiyo ergenliğindeyken annene sarılıp dizi izlemektir. Supply - demand gibi düşün. Veya havuz problemi. Havuzu boşaltan muslukları kompanse etmek için dolduranları kullanmaktır. Dolduranlar boşaltanları kompanse edemiyorsa cepten yemektir, havuzunu yavaş yavaş boşaltmaktır. Veya zekice dummy pointler oluşturup, gördüğün zararı minimize etmektir.
Mutlu olmak, adam olmak, büyümek bilmemne, hepsi compensation ustası olmaktır. Buna ihtiyacı olmayacak kadar şanslı olanlara: Sözüm meclisten dışarı.
Keşke kafam iyi olmasaydı, sanki şuralarda bir yerde güzel bir şey yakalamıştım.
Kaçtı.
çağımızın vebası: sevgiligünlükatak
Posted by
switch
on Wednesday, September 2, 2009
/
Comments: (1)
Bir arkadaşım vardı eskiden. Çok düşünürdüm bir de eskiden. Sadece ben değil. Küçükken hepimiz çok düşünüyorduk herhalde. O da çok düşünürdü. Çok bilinmeyen, az meşguliyet vardı. Hisler herhalde bu yüzden çok önemli gelirdi bize. Sanki ilk aşk acısı çeken sensin, sanki kendini yalnız hisseden bir tek sen varsın. Çok özeldin gençken bence. Tüm dünyanın senin etrafında döndüğü yanılgısı. Çok harika bir şey. Bir tek sensin xten rahatsız olan, bir tek sensin y'yi gören, sadece sensin seni anlayan oo kimseler bilmez falan.
İki ucu var, ve tek farkı var, kimse beni anlamıyor ben tekim ile hepimiz aynıyız hiçbir anlamı yok demek arasında birkaç sene var. İkisinin de mantıklı olmadığını biliyorsun ama zamanla birinden diğerine geçiş yapıyorsun. yapmışsın veya ne bileyim.
Her şey o kadar aynı geliyor ki bana, herkes o kadar benzer geliyor ki. o kadar sıradanım ki ergenliğin verdiği şu yapayalnızlığı özleyesim geliyor.
Ama özlemiyorum.
Tek özlediğim kanseri nasıl yenebiliriz sorusunu alakasız bir şekilde aynı gece düşünen iki insan. Reseptörleri, enzimleri "hihii" efektiyle tartışabilen iki insan. Ben o kadar düşünemiyorum artık. O da. Hissetmekle fazla meşgulüz de ondan.
İlkler unutulmuyor. En basit mevzularda bile. Şu kafamızdaki minik hafıza hücreleri var ya, sonradan her şeyi, herkesi ilkiyle karşılaştıran kıyaslayan, biz istemesek de. Onlar pörsınıl poltergeist'larımız, kanserlerimiz.
İki ucu var, ve tek farkı var, kimse beni anlamıyor ben tekim ile hepimiz aynıyız hiçbir anlamı yok demek arasında birkaç sene var. İkisinin de mantıklı olmadığını biliyorsun ama zamanla birinden diğerine geçiş yapıyorsun. yapmışsın veya ne bileyim.
Her şey o kadar aynı geliyor ki bana, herkes o kadar benzer geliyor ki. o kadar sıradanım ki ergenliğin verdiği şu yapayalnızlığı özleyesim geliyor.
Ama özlemiyorum.
Tek özlediğim kanseri nasıl yenebiliriz sorusunu alakasız bir şekilde aynı gece düşünen iki insan. Reseptörleri, enzimleri "hihii" efektiyle tartışabilen iki insan. Ben o kadar düşünemiyorum artık. O da. Hissetmekle fazla meşgulüz de ondan.
İlkler unutulmuyor. En basit mevzularda bile. Şu kafamızdaki minik hafıza hücreleri var ya, sonradan her şeyi, herkesi ilkiyle karşılaştıran kıyaslayan, biz istemesek de. Onlar pörsınıl poltergeist'larımız, kanserlerimiz.
Utku
Şaşırtılmayı seviyorum. Çok da kolay şaşırıyorum biliyorum.
"Utku":
geliym ama önce bi dikişlerimi aldırcam
20 30dkya gelirm
Ama bu ne?
"Utku":
geliym ama önce bi dikişlerimi aldırcam
20 30dkya gelirm
Ama bu ne?
Hunharsın Axel Vandalsın!
Şu görüntülerden sonra Liege kasabı denmeye başlanmış Axel Witsel'e. Her izlediğimde de "ıaaıığğh" diye efekt çıkarmaktan alamıyorum kendimi, içim gitti resmen. Travmatologlara, ortopedistlere sabır ve mide diliyorum, kan revandan daha iç burucu(*) işleri.
Ayrıca bre deyyus Axel! Git bir bak adam öldü mü kaldı mı. Hala hakeme itiraz. İdrak edemedi herhalde bacağını adamın eline verdiğini, başka açıklaması yok.
(*)İç burucu diye bir şey var değil mi?
Ayrıca bre deyyus Axel! Git bir bak adam öldü mü kaldı mı. Hala hakeme itiraz. İdrak edemedi herhalde bacağını adamın eline verdiğini, başka açıklaması yok.
(*)İç burucu diye bir şey var değil mi?