Evvel zaman içinde uzak bir ülkede bir değirmenci varmış. Güzeller güzeli bir kızı olan değirmenci bir gün kralın evlenmek üzere kendisine layık genç bir kız aradığını duymuş ve onun gözüne girebilmek için kralın huzuruna çıkıp kızının samandan altın eğirebildiğini söylemiş.
Kral değirmencinin kızını huzuruna getirtmiş, bir çıkrıkla büyük bir odaya kapatmış. Oda tavana kadar samanla doluymuş. Kral kıza "Göster marifetini bakalım, sabaha bu odayı altın dolu bulmazsam boynunu vurdururum." demiş, kapıyı kilitleyip gitmiş.
Kız korkudan ağlayarak sabahı beklerken bir ses duymuş, etrafına bakınmış. Yeşil elbiseler içinde bir cüce görmüş. "Selamlar küçük hanım, neden böyle ağlıyorsun?" diye sormuş küçük adam. Kız da cüceye kralın kendisinden tüm samanları altına eğirmesini istediğini, bunu yapamadığı takdirde onu öldüreceğini anlatmış. Cüce sormuş: "Peki, odadaki tüm samanı altına çevirebileceğimi söylesem, karşılığında ne verirdin bana?" Kız kolyesini teklif etmiş, cüce kabul etmiş, oturmuş çıkrığın başına.
Ertesi sabah altın dolu odayı karşısında gören kralın sevinci büyükmüş. Ama açgözlülüğü de öyle. Kızı ikinci gece daha da büyük bir odaya kapatmış, sabaha kadar yine tüm samanları altına çevirmesi gerektiğini aksi takdirde kızı öldürteceğini söyleyip çekip gitmiş. Değirmencinin kızı bu sefer daha da büyük bir ümitsizlikle ağlamaya başlamış ki yeşilli cüce yine yardımına yetişmiş. Bu sefer yapacağı iş karşılığında kızın yüzüğünü kabul eden cüce, şafağa kadar tüm samanları altına çevirmiş ve günün ilk ışıklarıyla ortadan kaybolmuş.
Karşısında bulduğu hazine kralın aklını başından almış, ama gözü hala doymamışmış. Büyük hazine dairesini samanla doldurtmuş, gece çökerken kızı hazine dairesine getirmiş. Değirmencinin kızına, "Bu son testin olacak, sabaha kadar tüm hazineyi altınla doldurabilirsen, kraliçe olacaksın. Başarısızlığının cezası ise ölümdür." deyip gitmiş.
Zavallı kız yalnız kalınca bu sefer daha da yüksek sesle hıçkırmaya başlamış. Cüce gelip yardım teklif etse dahi ona verecek bir şeyi kalmamışmış çünkü. Küçük adam gelip onu ağlarken bulduğunda böyle çaresiz bir haldeymiş genç kız.
"Bana verebilecek bir şeyin var." demiş cüce. "Kraliçe olduğunda ilk doğacak çocuğunu bana vereceğine söz verirsen bütün bu samanı altına çevirip hayatını kurtarırım."
Kız düşünüp taşınmış, hayatını kurtaracak başka yol bulamamış ve cücenin teklifini kabul etmiş.
Ertesi sabah hazine dolu odanın kapısını açan kral, kızı koluna takmış, büyük bir düğün hazırlanmış ve söz verdiği gibi onu kraliçesi yapmış.
Genç kraliçe bir süre sarayda mutlu bir şekilde yaşamış. Sonunda o gün gelmiş, kral ve kraliçenin çok güzel bir bebeği olmuş. Kraliçe üzüntü ve korkuyla cücenin gelip bebeği isteyeceği günü bekliyormuş. Çok beklemesi gerekmemiş. Cüce bir gün çıkıp gelmiş ve bebeği istemiş. Kraliçe kendisini küçük adamın ayaklarına atıp yalvarmış yakarmış, kendisini yerden yere atmış. En sonunda cüce bebeği almaktan tek bir şartla vazgeçeceğini söylemiş. "Eğer üç gün üç gece içinde ismimi bulabilirsen, bebeğinin sende kalmasına izin veririm."
Kraliçe krallıktaki tüm habercileri her yöne yollamış, haberciler krallıktaki tüm isimleri kraliçeye getirmişler. Kraliçe ilk gece boyunca cüceye bu isimleri saymış. Cüce ise sürekli kafasını sallıyor, "Hayır, bu da benim adım değil." diyormuş.
İkinci gece kraliçe cüceye kendisine komşu krallıklardan getirilen isimleri saymaya başlamış. Cüce ise hiçbirinin kendi adı olmadığını söylemeye devam etmiş.
Üçüncü gün ulakların sonuncusu kraliçenin huzuruna gelmiş:
"Daha önce duymadığım tek bir isim bile bulamadım kraliçem." demiş. "Ama birbirine iyi geceler diyen tavşanlar ve tilkilerin olduğu bir ormana vardım. Ormanda küçük bir evin önünde hoplaya zıplaya dans eden küçük bir adam gördüm. Adam şöyle bir şarkı söylüyordu:
Dün pişirdim, bugün mayaladım,
Genç kraliçenin bebeğini aldım,
Ne mutlu bana ki asla bulamaz,
Rumpelstiltskin'die benim adım."
Habercinin sözlerini duyan kraliçenin sevinci büyükmüş. Cüce her günkü gibi tahminlerini dinlemek için geldiğinde sormuş:
"Adın Conrad mı?"
"Hayır."
"Aidan?"
"Hayır."
"Belki de Rumpelstiltskin'dir senin adın?"
Cüce öfke içinde "Hangi şeytan söyledi sana bunu!" diye haykırarak ayağını yere vurmaya başlamış. En sonunda öylesine sert vurmuş, bacağı döşemeyi delip geçmiş, tahtalara sıkışmış. İyice öfkelenen cüce bacağını öyle bir şiddetle çekmiş ki vücudu ikiye ayrılıvermiş.
Ha bu arada, kral, kraliçe ve çocukları uzun yıllar mutlu yaşamışlar.
-----
Kıssadan hisse, masallar çok vandal, mutlu sona bakar mısın allahaşkına? Kızı altın yapmazsa öldürecek adam, happily wedded kocası oluyo, bebek de yapıp mutlu yaşlanıyolar falan, cüce o kadar altın yapıyor en sonunda nooldu ikiye bölündün, vahşet!
Eğer metaforun allahı varsa kızın cüceye teklif ettiği yüzük ve kolye biraz ikircikli kabul ediyorum. Şu Şehrazat'lı Binbir Gece dizisinde olan bir durum dönüyor olabilir, masaldaki kızımızın "Rumpel bey, lütfen." deyip durduğuna dair bir veri yok elimizde yalnız.
"Masallarda kızlar teklif ediyomuş olm!" denebilir o zaman belki.
5 comments:
Amma brutal masalmis yahu, vay anasini.. Cuce gereksiz asabiyet yapmis bence.
bilemem. anger managementlık karı olarak haksızlığa gelemem arkadaşım. agresif olcan hakkını arican bu dünyada. yoksa peheey!
yoksa yerler adami di mi :)
hayir bi de bari bayilaydi kalpten malpten gideydi, ortadan ikiye yarilmis herif.
esefle kiniyorum ben bu masali.
çok sarkastik ve ironik. herşeyden var hikayede ama bence yine de çok duygusuz bişey. eskidenhikayelerde duygu falan olurdu sanki ben mi yanlış hatırlıyorum
grimm kardeşlerin masalları sözünü ettiğin hikayelerden çok günümüzün acımasız gerçeklerini içeriyor sanırım.
bi nevi sprite :)
Post a Comment